İSTANBUL, – YÜKSEKÖĞRETİM Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar’ın lisans eğitiminin üç yıla inebileceği yönündeki açıklamaları üzerine, İstanbul Aydın Üniversitesi’nden Prof. Dr. Devrim Akgündüz değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Akgündüz, “Süre reformu, sistem reformuyla anlam kazanır. Asıl mesele eğitim süresi değil, öğrenmenin niteliği ve akademik sistemin köklü dönüşümü” dedi.
STEM Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Akgündüz, yaptığı değerlendirmede, yükseköğretimin geleceğine dair açıklamalarda bulundu.
YÖK Başkanı Prof. Dr. Özvar’ın açıklamalarının yükseköğretim sistemi için önemli bir tartışma başlattığını belirten Prof. Dr. Akgündüz, bu önerinin sadece bir süre kısaltması olarak görülmemesi gerektiğini ifade etti.
Prof. Dr. Akgündüz, sorulması gereken temel sorunun ‘eğitimi üç yıla sığdırmak mümkün mü?’ olmadığını, bunun yerine ‘öğrenci bu süreçte ne kadar derin ve üretken öğrenme deneyimi kazanabilir?’ sorusuna odaklanılması gerektiğini söyledi. Günümüzde öğrenmenin sınıf duvarlarının dışına taştığını ve 7 gün 24 saat, zamandan ve mekandan bağımsız bir yapıya dönüştüğünü belirten Prof. Dr. Akgündüz, “Reformun asıl hedefi süreyi azaltmak değil, öğrenmeyi derinleştirmek, kişiselleştirmek ve yaşam boyu sürdürülebilir hale getirmek olmalı. Süre kısalabilse bile, öğrenme kalitesinin, uygulama becerisinin ve düşünme derinliğinin mutlaka korunması gerekiyor. Başarı, ders sayısını azaltmakla değil, uygulamayı merkezde tutan ve dijital araçlarla kişiselleştirilmiş öğrenmeyi destekleyen sistemler kurmakla mümkün” diye konuştu.
‘REHBERLİK VE GERİ BİLDİRİM ŞART’
Prof. Dr. Akgündüz, yükseköğretimdeki bu dönüşümün yalnızca öğrencileri değil, akademisyenleri de yakından ilgilendirdiğini belirterek, “Öğretim elemanı artık sadece bilgi aktaran pasif bir rol üstlenemeyecek. Yeni dönemde akademisyen dijital araçları etkin kullanan, öğrenme analitiğini yorumlayan ve öğrenciye sürekli ve geliştirici geri bildirim verebilen bir rehber olmalı” ifadelerini kullandı.
Akademik yükseltme ve atama kriterlerinin yalnızca yayın sayısına bağlı kalmaması gerektiğini belirten Prof. Dr. Akgündüz, “Bu kriterlerin öğretim niteliğine, öğrenci gelişimine ve öğrenme tasarımı yetkinliklerine dayandırılması gerekiyor. Nitelikli öğretim elemanı, ‘öğrenen bir üniversitenin temelidir” dedi.
Prof. Dr. Akgündüz, süre reformu tartışmalarının tüm programlara aynı şekilde uygulanamayacağını söyledi. Her öğrencinin veya akademik programın aynı sürede tamamlanabilir olmadığını ifade etti. Özellikle mühendislik, tıp, fen ve öğretmenlik gibi alanlarda yoğun uygulama, laboratuvar ve proje temelli süreçlerin gerekli olduğunu vurguladı. Öğretmenlik programlarında öğrencilerin sadece bilgi değil, sınıf yönetimi ve pedagojik uygulama gibi becerileri kazanması için yeterli uygulama süresine ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi. Prof. Dr. Akgündüz, “Eğitimde hız, kaliteyle yarışmamalı; tam tersine, kaliteyi hızlandıran bir öğrenme ekosistemi kurulmalıdır” diye konuştu.
KÜLTÜREL DÖNÜŞÜM VE ULUSLARARASI TECRÜBELER
Türkiye’nin, Avrupa’daki Bologna Süreci sonrası deneyimlerden öğrenerek bu dönüşümü bir fırsata çevirebileceğini kaydeden Prof. Dr. Akgündüz, “Reform yalnızca yapısal değil, aynı zamanda kültürel olmalı. Günümüz üniversitesi artık 7 gün 24 saat öğrenme kültürüyle hareket etmeli. Yapay zeka ve dijital laboratuvarlar gibi teknolojik desteklerle öğrenci kendi öğrenme sürecini yönetebilmeli. Yükseköğretimde geri bildirim kültürü oluşturulmadan başarı mümkün değil. Ama. ğrenciyi elemek değil, gelişimini izleyerek birlikte yukarı taşımak. Başarının ölçütü not değil, öğrenme sürecindeki ilerleme ve dönüşüm olmalı” dedi.
Prof. Dr. Devrim Akgündüz, son olarak şunları söyledi:
“Üç yıllık mezuniyet seçeneği doğru planlama ve teknoloji entegrasyonuyla Türkiye’nin yükseköğretimine çağ atlatıcı bir fırsat sunabilir. Türkiye’nin geleceği, zamana sıkışmış değil, öğrenme özgürlüğü kazanmış, nitelikli akademisyenleri ve sürekli geri bildirim kültürüyle güçlenmiş bir yükseköğretim sistemine bağlı.”