İran ve İsrail arasında günlerdir süren karşılıklı saldırılar, artık bir askeri çatışmanın ötesine geçmiş durumda. Her fırlatılan füze, her patlayan bomba, her çöken bina… Sadece bir coğrafyayı değil, bir insanlık mirasını hedef alıyor. Kim kazandı? Henüz kazanan yok. Ama kaybeden açık: İnsanlık.

Tel Aviv’de Alarmlar, Tahran’da Ağıtlar
İran’ın füzeleri Tel Aviv’e düştü, çocuklar sığınaklarda sabahladı. İsrail’in bombaları Tahran semalarında parladı, siviller enkaz altında kaldı. Ölüm, artık sadece savaş alanlarının değil, evlerin, pazar yerlerinin, okulların içinde kol geziyor. Üç İsrailli öldü, doksan bir kişi yaralı. İran’da ise 78 can, çoğu sivil, hayattan koparıldı.

Her biri bir hikâyeydi. Bir baba, bir öğretmen, bir çocuk. Artık sadece rakamlardan ibaretler. Diplomatik hesaplaşmaların, jeopolitik çıkar oyunlarının uğruna susturulmuş hayatlar.
Liderler Konuşuyor, Halk Ölüyor
İran ve İsrail’in siyasi ve askeri karar vericileri, halklarını adeta canlı kalkan gibi cepheye sürerken, kendileri yer altı sığınaklarında veya korunaklı ofislerinde strateji hesapları yapıyor. Her iki taraf da “meşru savunma” adı altında, geleceksiz nesiller yaratıyor.
İsrail Başbakanı Netanyahu, “Tehlike ortadan kalkana kadar sürecek,” diyor. İranlı yetkililer “Misilleme meşrudur,” açıklamaları yapıyor. Ancak bu sözlerin arasında ne Tel Avivli bir annenin çığlığı, ne de Tahranlı bir çocuğun korkusu duyuluyor.
Bilim İnsanları, Generaller, Siviller…
İsrail’in son saldırılarında nükleer bilim insanları ve generaller hedef alındı. İran da Tel Aviv’de askeri yapılarla birlikte yerleşim alanlarını vurdu. Dünya, bu çatışmalarda aklın değil, hırsın ve intikamın yön verdiği bir savaşın tanığı oluyor.

İsrail, İsfahan’da nükleer tesisleri vurduğunu duyurduğunda dünya derin bir nefes aldı — ama korkudan. İran ise balistik füzeleriyle Tel Aviv’i hedef alırken bir ülkeye değil, bir geleceğe saldırdı. Bu döngüde barışa yer yok, çünkü liderlerin lügatında barış artık bir zayıflık işareti sayılıyor.
Barışın Tarafı Olmak Cesaret İster
Bugünlerde “barış” kelimesi çoğu yöneticiye göre bir lüks. Ama unutmayalım: Barış talep edenler korkak değil; aksine, en cesur olanlardır. Çünkü onlar bir halkın değil, tüm insanlığın geleceğini savunurlar.
Bu savaşın gerçek kahramanları, hastanelerde hayat kurtarmaya çalışan doktorlar, çocuklarını kaybetmişken bile nefret yerine umut konuşan annelerdir. Sınırların, bayrakların ve politikaların ötesinde bir değer varsa, o da insan hayatıdır.
Artık yeter. Ne İsrail’in çocukları, ne İran’ın gençleri; hiçbirinin silah sesleriyle büyümeye, enkaz altından çıkarılmaya, babasız ya da annesiz bırakılmaya kimsenin hakkı yok. Bu kirli savaşın galibi olmayacak. Ama eğer bugün durulmazsa, gelecek nesillerin kaybedeceği çok daha fazla şey olacak.
Begen Medya: Mustafa Camuzcu
14 Haziran 2025